Hasan Sabbah ve Alamut Fedailerinin (Haşhaşiler) Vergi Gelirleri
Hasan Sabbah, eski İsmâilî (İslam’ın Şia Mezhebi)düşüncelerini yeniden canlandırmak için “Davet-ül Cedide” adında bir yapı kurmuş, “Ta’lim Doktrini” ni yaymaya çalışmıştır. (Ta’lim Doktrini; Allah’ı tanımak ve hakikati anlamanın akıl ve nazarla değil, ancak masum bir imamın öğretisi ile mümkün olduğuna inanılan anlayıştır.)Nizârî İsmâilîği’nin (Nizârilik; İsmâîliyye mezhebinin alt kollarından biridir.)felsefi, inançsal temeli olan ve Hasan Sabbah tarafından geliştirilen “Ta’lim Doktrini” dinî bir amaç olarak ortaya çıkmıştır.[1]
Din olgusu toplumu; siyasî, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik yönden etkilemekte, toplumlar için kâh birleştirici, kâh ayrıştırıcı sonuçlara yol açmaktadır. Ta’lim Doktrini’nde dini bir amaç olarak ortaya çıksa da daha çok siyasî etkileri ile değerlendirilmesi gerektiği yadsınamazdır. Zira Nizârî İsmâilîleri Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda yaptığı faaliyetler ile imparatorluğu derinden etkilemiş, imparatorluktaki mevcut düzeni sarsmış, İmparatorluk da İslâm dünyası için ciddi bir tehlike oluşturmaya başlayan Hasan Sabbah ve fedaîleri ile mücadeleyi bir devlet politikası haline getirmiş, Hasan Sabbah ve fedaîleri yaptıkları propagandalar ile önce İran sonra Suriye bölgesi gibi geniş bir bölgede uzun yıllar ayakta kalmayı başarmıştır.
İmam Şafiî mezhebine bağlı olan bir babadan doğan Hasan Sabbah, Abbasi halifelerinin ahlaki erdemlerden (mürüvvet, fütüvvet) ve Müslümanlıktan uzak olduğu düşüncesine meyletmiş; Fâtimîlerin hilafet ve imamete, Abbasilerden daha layık olduğuna inanarak Fâtimîlere bağlanmış ve Abbasilerin hilafetinden yüz çevirmiştir.[2]
Hasan Sabbah, Fâtımî dâîsi olarak bir süre Mısır’da yaşamış, daha sonra İran’a geçmiş, İran’da kaldığı süre boyunca çeşitli bölgeleri dolaşarak İsmâilîliğin propagandasını yapmıştır. Deyleman dâîliğine getirilen Hasan Sabbah “Beldetü’l-ikbal” dediği Alamut Kalesi’ni ele geçirmiş ve Alamut’u kendisine merkez olarak seçmiş, propaganda yöntemi ile bu bölgede yayılmış ve teşkilatlanmaya önem vermiştir.
Bir devlet olabilmek için dâî teşkilatını kurmuş, sınırlarını genişletmiş, edebiyat ve dile önem vermiş, gelir kaynakları oluşturmuş, birçok filme-kitaba konu olan haşhaş içirerek yalancı cennetlerini gösterdiği, bal ve çörek otu ile beslediği, kendisi için canını hiç düşünmeden veren intikam hisleri ile dolu sadık ve suikastçı fedaîler yetiştirmiştir.
Nizârî İsmâilîleri’nin Büyük Selçuklu Devleti içerisinde kurduğu bu otonom yapıya kimileri hareket, kimileri teşkilat, kimileri tarikat, kimileri de devlet adını vermiştir. Selçuklu İmparatorluğu bünyesinde otonom bir yapı kuran Nizâri İsmâilîleri illegal olarak vergi, haraç, ganimet toplayarak ve suikast yaparak hazineye gelir sağlamış ve aynı zamanda da tarım, dokumacılık ve hayvancılık yaparak üretime dönük faaliyetlerde bulunmuştur.[1]
Köşe yazımızda Nizâri İsmâilîleri’nin gelir kaynaklarından vergi gelirleri üzerinde durulacaktır.
Nizâri İsmâilî gelirlerinden en önemlisi müritlerden alınan vergilerdir. Bu vergi, dâîler marifeti ile toplanmaktadır. Bu husus Muhammed Hammadi Ebufedâî’nin Keşfü Esrar-il Batıniyye ve Ahbar-il Karamita adlı eserinde; “Dâî ibadet ve takvası mütevazı hayatıyla kendini tanıtıp, çevresindeki kimseler ile ilişkiler kurup, konuştuğu kimseleri tarttıktan sonra içlerinden gizli gerçeklere ilgi duyanları ve özellikle cahil olanları seçer ve ona İsmâilî gerçeklerini anlatmaya başlardı.”şeklinde yer almaktadır. Dâîler uygun gördüğü kişilere yani müritlere Ta’lim Doktrini’ni anlatıp İsmâilî mezhebine davet ederdi. Mürit olmak isteyenlerden her aşama için 12 dinar vergi alınırdı.[1]
Nizârî İsmâilîlerin bir diğer gelir kaynağı ise Selçuklu köylülerinden İsmâilîği mezhebini kabul etmedikleri için alınan vergidir.
Nizârî İsmâilîlerin bir diğer gelir kaynağı halktan ve yoldan geçen tüccarlardan alınan yol vergisidir. Güvenli bir şekilde seyahat edebilme ve yol emniyetinin sağlanması açısından ulaşımın önemli olduğu düşünülür ise Nizârîler sahip oldukları kalelerin etrafını koruma altına alıp esasında Selçuklu toprakları olan ancak kendilerine mâl ettikleri bölgelerden yol vergisi almışlarıdır. Nizârî İsmâilîleri tarafından yapılan suikast uyarısından korkan Sultan Sencer onlara ait Kurmiş bölgesinde bulunan mülklerin haracından 3 bin dinar eksiltmiş ve Girdkuh eteğinden geçen yolculardan da yol vergisi almalarına izin vermiştir. Görüldüğü üzere Nizârî İsmâilîleri önce illegal sonra legal olarak yol vergisi toplamıştır. [1]
Nizârî İsmâilîlerin bir diğer gelir kaynağı da Hristiyan yöneticilerden “cizye” adı altında alınan vergilerdir. Nizârî İsmâilîleri’nin Frenk ve Rum şahlarından elde ettikleri gelirler buna örnektir.[1]
İlave olarak korunaklı İsmâilîliği kalelerinin içinde kazancı vergiye tabi tutulacak dükkân, pazar ya da çarşıların olup olmadığına ilişkin kaynaklarda herhangi bir bilgi yer almamaktadır.
Esasında verginin tanımı “Kamu hizmetlerine harcanmak üzere devletlerin, yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya ya da kimi malların, hizmetlerin fiyatı üstüne ekleyerek dolaylı yoldan yurttaşlardan topladığı para”şeklinde yapılmaktadır. Bu noktada Hasan Sabbah ve Nizârî İsmailîleri’nin oluşturduğu yapıya bazı kaynaklarda “Melâhide-i İsmâilîyye Devleti” ve ya “Nizârî İsmailî Devleti” ya da “Haşşâşiyye” denilse de kurulan bu otonom yapıya açık ve net bir şekilde devlet ya da yerel yönetim denilemediğinden burada vergi kelimesi ile ifade edilen aslında bazı mükellefiyetlerdir.
Felsefî ilimler, kelâm, mantık, fıkıh ve riyâziyyât sahasında köklü bilgileri olan, parlak bir zekâya, teşkilâtçılık vasıflarına sahip, cebir, geometri, astronomi ilimlerine vâkıf olan, düzenli örgütüyle, etrafa dehşet saçan fedaîleri ile devletlerin, insanların düşünce ve inanç dünyasına hâkim olmak isteyen, kurduğu suikast timi ile tüm dünyaya korku salan Hasan Sabbah; Alamut Kalesi’nde faaliyet gösterdiği süre boyunca yukarıda bahsedilen gelirlerin yanında haraç, ganimet gelirleri elde etmiş, Nizârî fedaîleri tarafından suikasta uğramaktan korkan kral-baron-sultanların gönderdiği hediyeler ise Nizârî İsmailîleri’nin hazinesini besleyen en önemli gelir kaynağı olmuştur.
[1]Ayşe ATICI ARAYANCAN. Nizârî İsmailîleri’nin Gelir Kaynakları.
[2]Doç. Dr. Adnan ADIGÜZEL. Mehmet Şerefeddin Yaltkaya’nın Fatımiler ve Hasan Sabbah Başlıklı Makalesinin Sadeleştirilmesi.