Gerçekten de “Dolce Vita” Mıydı? Bretton Woods Efsanelerinden Günümüz Dünyası Piyasa Gerçekliklerine

Gerçekten de “Dolce Vita” Mıydı? Bretton Woods Efsanelerinden Günümüz Dünyası Piyasa Gerçekliklerine

İkinci Dünya Savaşı kazananlarının henüz savaş sona ermeden 1944 yılında yeni bir dünya ekonomik düzeni kurmak için A.B.D.’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında topladıkları konferans yazımın başlığında da geçen ve İtalyanca “Tatlı Hayat” anlamına gelen “Dolce Vita” yı gerçekten de vadettiği gibi tüm dünyaya yayabilecek miydi? Ya da yine yazımın başlığında geçtiği gibi bu bir “Efsane” miydi? Ve günümüz dünyası piyasalarına etkileri neler olmuştur? Bu amaçla Bretton Woods efsanelerinden günümüz dünyası piyasa gerçekliklerine tarihsel bir gelişim içerisinde değinip ekonomik tespitler ve değerlendirmelerde bulunarak yazımı tamamlamayı planlamaktayım. 

Yeni Parasal Sisteme Geçiş: Bretton Woods – J.M.Keynes, H.D.White- IMF- Dünya Bankası

1944 yılından 1973 yılına kadar varlığını sürdürecek olan Bretton Woods sistemi esasında en yalın anlatımla; “bu sisteme üye olan ülkelerin paralarını Amerikan dolarına, doları da altın onsuna resmi kur cinsinden bağlamalarını” içermektedir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası yıkılmış ve harap olan Avrupa’nın kalkınması ve ekonomik işbirliği ile uluslararası ticaretin gelişmesi savına bağlı bu sistemle kısa sürede Avrupa ülkelerinin ayağa kalkacağı bu yolla da bir daha 20. Yüzyılda yaşanan iki büyük dünya savaşı gibi savaşların tekrarlanmaması amaçlanmaktaydı. Böylelikle savaşın kazananları A.B.D. ve İngiltere hem büyük ölçüde zarar görmemiş ve ayakta kalmış fabrikaları ile ürettikleri ürünleri bu sistem aracılığı ile Avrupa ülkelerine ihraç edebilecekler hem de üretim için ihtiyaç duydukları hammaddeleri de yine bu sistemin avantajları ile kendi ülkelerine taşıyabileceklerdi. Söylenen barış olacaktı, refah olacaktı. Egemen ülkeler çok daha fazla kazansa da bir nevi “win-win” sisteminin olacağı aşılanıyor, bu vaat ediliyordu. Yani “Dolce Vita”.

Savaşın kazananları olan İngiltere’den J.M.Keynes ve A.B.D.’den H.D.White gibi iki iktisatçının mimarı olduğu bu sistem 44 ülkeden temsilci ile Temmuz 1944’te kabul edilerek ve işlerliğini kazanarak uygulanmaya başlanmıştır. Bu toplantıda alınan kararlarla IMF ve Dünya Bankası kurularak Bretton Woods Para Sistemi’ne resmi geçiş sağlanmıştır.

Teknik Anlamda Bretton Woods Sisteminin İşleyişi

Bretton Woods sisteminin özünde bu sisteme üye olan ülkelerin paralarını Amerikan dolarına, doları da altın onsuna resmi kur cinsinden bağlamalarının esas olduğunu belirtmiştik. Bu durum dünya finansal piyasalarında A.B.D. dolarını kilit role taşımaktaydı. A.B.D. doları artık rezerv para konumundaydı. Sistemin işleyişinde IMF’ye üye ülkeler kendi ulusal paralarını sabit kurdan dolara bağlamışlar, dolar ise onsu 35 dolardan altına sabitlenmiştir. Bu işleyiş harcayabileceğinden fazla dolar biriktiren ülkelerin bu birikimlerini altına çevirmelerine olanak sağlamıştır. Özellikle Bretton Woods sistemine geçişin ilk 15 yılında Amerikan hazinesi Dünya altın stokunun yaklaşık %75’ine sahip hale gelmişti. Bu sistemde uygulamada teknik anlamda ulusal paraların dolar karşısında dalgalanma marjı maksimum %1 olarak belirlenerek sistemin yürütülebilirliği sağlanmaya çalışılmıştır.

Bu sistemin işleyişinde IMF ve Dünya Bankası kilit rol üstlenmekteydi. Sabit döviz kuru istikrarı, İthalat kısıtlamalarının kalkması ve likidite sorunlarının çözülmesi bu kuruluşların en önemli görevleriydi. IMF ve Dünya Bankası ile birlikte bu sisteme üye ülkelerden olan Türkiye de bu dönemde sistemin su vereni olarak değerlendirilen ve Avrupa kalkınması süreci için oluşturulan Marshall yardımlarında yararlanmıştır. Görüldüğü üzere sistem kendi düzenini farklı enstrümanlarla işler hale getirmeye çalışmıştır.

Ne Oldu Bitti De Bretton Woods Sistemi Çöktü?

Tüm canlılar doğar, yaşar, amaçlarını yerine getirir veya getirmeye çalışırlar, çabalarlar ve sonuçtu ölürler. İşte benim yorumumla Bretton Woods sistemi de aynı böyleydi. Nevi şahsına münhasır bir dönem olan İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde belirli bir süre işlevini yerine getirerek son bulmuştur. Peki, ne oldu da bu sistemden vazgeçilmiştir?

Aslında Bretton Woods sistemi tam anlamıyla başarısız olmuştur diyemeyiz. Bu sistem bir önceki paragrafta da dile getirdiğim gibi doğmuş, belli görevleri yerine getirmiş ve sonlanmıştır. Bir defa öncelikle uluslararası ticaretin gelişmesine ve uluslararası ticaret örgütlerinin kurulmasını sağlamıştır. Özellikle Avrupa ülkeleri kesintisiz büyüme kaydettiler ve istihdam katlanarak arttı. Savaş sonrası dönemi önemli ölçüde kurtardı diyebiliriz. Getirmiş olduğu IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar hala varlıklarını sürdürmektedirler.

1958-1960 dönemine gelindiğinde savaşın kaybedenleri Almanya ve Japonya yeniden güçlenmek için çabalayan bu ülkeler altyapı yatırımlarını ve sanayi mallarını satın almak için dolara ihtiyaç duymaktaydılar. Bu mallar büyük sanayi ihracatçısı olan A.B.D.’den satın alınıyordu. Doğal olarak bu ülkeler ellerindeki altını satıp dolar alıyorlardı. Böylelikle A.B.D.’nin altın stokları arttı ve sistemde tersine işleyen bir durum gelişti. Avrupa ülkeleri ve Japonya gelişip kalkındıkça spekülatörler A.B.D.’den ve dünyanın diğer bölgelerinden bu yeni gelişen ve kalkınan ülkelere doğru yönelmeye başladı. Bu gelişmeler akabinde Avrupa ülkeleri ve Japonya doğal olarak dolarları verip altın satın almak istediler ve dolar bir anda reel olarak değer kaybetmeye başladı. Bu süreçte aynı zamanda A.B.D. kendi iç pazarını canlandırmak için para basmaktaydı. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise Vietnam Savaşı idi. Bu süreler sonunda tüm dünyada bir anda dolar bolluğu yaşanmaya başladı. Spekülatörler doların nihayetinde değer kaybedeceğini öngördüğü için altına hücum dönemi başlamıştı.

Bahşetmiş olduğum sürecin sonunda A.B.D. başkanı Nixon 1971’de “Artık altın taahhüdümüz yok, dolar getirene altın vermem” demiştir. Bu da 1973 yılında dağılacak olan Bretton Woods sisteminin dağılış fitilini ateşleyen açıklama olmuştur.

Sistemde Amerikan Merkez Bankası (FED) önemli bir konumdaydı. FED kilit bir rol üstlenmişti. FED’in bastığı doların en az dörtte biri kadar altını kasasında tutması zorunluluğu vardı. Uluslararası ödemeler ise sistem gereği altına sabitlenmiş dolarla yapılmasını öngörmekteydi. Hem piyasayı canlandırmak hem de Vietnam Savaşı’nın maliyetini çıkarmak için para basmak zorunda olmak ve likiditenin karşılığı olan altına sahip olmak aynı anda yönetilmesi olanaksız bir durumdu.

Bu gelişmeler ışığında önlem amaçlı öncelikle daha önce %1 olan ulusal paraların dolar karşısında dalgalanma marjı ise % 2,5’a çıkarılmıştır. 1 onsu 35 dolar olan altın, onsu önce 38 daha sonra da 42 dolar olarak ikinci kez devalüe edilmiştir. Tüm bu gelişmelere rağmen dolardan kaçış süreci yaşanmış ve 1973 yılı ilk çeyreğinde ulusal paraların altın ile olan bağlantısı kesilmiş ve dalgalı kur sistemine geçilmiştir.

 

 

Günümüz Dünyası Piyasa Gerçeklikleri

Bretton Woods efsanelerinden günümüz dünyası piyasa gerçekliklerine geçiş yaparken 1970’li yıllardan 2000’li yılların ilk çeyreğine kadar yaşanan süreçte gerçekleşen ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik ve siyasi gelişmelerin ışığında değerlendirme yapmak ve günümüz piyasalarına ilişkin yorumları bunları göze alarak açıklamaya çalışmak daha sağlıklı olacaktır.

Bretton Woods sisteminin etkisini yitirdiği ve sistemden çıkıldığı 70’li yıllar tüm dünyada petrol krizinin yaşandığı yıllardır. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC)’ne bağlı ülkeler siyasi alanda Arap-İsrail savaşında A.B.D. ve İsrail’i protesto etmek amacıyla petrol üretimini düşürüp, Batılı ülkelere özellikle de ABD ve Hollanda’ya petrol taşıyan sevkiyatlara ambargo koydular ve petrol ihracını kıstılar. Bu dönemde OPEC ayrıca petrol fiyatlarını yükseltti ve arz azalmasına rağmen talep sabit kalınca fiyatlar muazzam artış gösterdi. Üretimin de sınırlanmasıyla petrol fiyatı birden yüksek oranda artmaya başladı. Bretton Woods Antlaşmasının bozulmasıyla dünya finans sistemi zor bir duruma girdi 1980'li yıllara kadar tüm dünyada maliyet kaynaklı ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon yaşanmasına yol açtı.

1980’li yıllarda Amerikan Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher piyasaların canlanması ve serbest ticaretin yaygınlaşması için müdahale gerektirmeyen piyasa yanlı politikaların işlerliğini savunmuşlar ve bu yönde hareket etmişlerdir. Gelişmesini tamamlamış ve sanayi ülkesi haline gelmiş olan Japonya ile petrol zengini Suudi Arabistan yüksek faiz veren Amerikan bonolarına yönelmişlerdi ve böylelikle Reagan yönetimi de vergileri yükseltmeye gerek duymadan açıklarını finanse eder hale gelmişlerdi. Küresel bu sistem uzun bir süre devam etti ve 1990’lı yıllarda ihracata dayalı büyüme modelini seçen Çin Halk Cumhuriyeti de bu sisteme dahil olmuştur. İşgücü ve hammadde avantajına sahip Çin, Japonya gibi dış ticaret fazlaları olan ülkeler ABD hazine bonoları ve diğer ABD finansal değerlerine yatırmaya başlayarak gelişme gösteren Asya ülkeleri ile beraber yüksek faiz –hazine bonosu sistemin yıllar boyu bu şekilde devamına katkı sağlamışlardır.

1990’lı yıllar küreselleşmenin iyice kendini hissettirdiği dünyanın herhangi bir ülkesinde ya da bölgesinde yaşanan ekonomik veya siyasi bir krizin diğer ülkeleri de etkilediği bir olgu halini almıştır. 90’larda ticaret hacmi küreselleşmeyle birlikte ülke ekonomilerinin büyüklüğünden daha fazla bir büyüklüğe ulaşır hale gelmişti. Üretim küreselleşmişti. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri üretimlerini Asya ağırlıklı olmak üzere tüm dünyaya yaymışlardı. Ve nihayetinde artık küresel bir finans sistemi artık mevcuttu.

Milenyum-2000’li yıllar yine tüm dünyada ekonomik ve siyasi krizlerin etkisiyle tüm varlık piyasalarının etkilendiği bir dönem olmuştur. 11 Eylül 2001 tarihinde A.B.D.’de ikiz kulelere yapılan saldırılar zaten ekonomik finansal piyasa sıkıntıları yaşayan Amerikan ekonomisinde şok etkisiyle durgunluk etki yaratmıştır. Amerikan Merkez Bankası FED devreye girmiştir ve bu dönemde FED faiz oranlarını % 6,5 seviyesinden % 1 seviyelerinde kadar düşürmüş ve bunun sonucunda Amerikan ekonomisi toparlanma aşamasına geçmiştir. Ancak bu toparlanma aşaması dengesiz bir şekilde gerçekleşti ve düşük faizlerin etkisiyle çekici hale gelen varlıklar tüketiciler tarafından gelirlerinin üzerinde borçlanarak satın alınmaya başlanmıştır. Bu durum ileride yaşanacak olan 2007-2008 Mortgage Krizinin temel nedenlerinden biri olmuştur. Tüketicilerin gelirlerinin üzerinde borçlandığını gören FED tekrar faiz arttırımı yoluna gitti ve böylece bilhassa değişken faizli konut kredilerinin geri dönüşünde sorunlar çıkmasına ve konut fiyatlarının hızla düşmesine yol açmıştır. Bu portföyünde gayrimenkule dayalı varlıkları barındıran portföylerin likidite sıkıntısı yaşamasına yol açtı. 2000 yılı başından 2007 krizine kadar olan dönem dünya ekonomisi açısından hem ekonomik büyümenin görüldüğü hem düşük enflasyonun bir arada yaşandığı bir dönem ortaya çıkarmıştır. Ancak daha önce de belirttiğim gibi 2007 kriziyle devam eden süreçte her şey yeniden tersine dönmüştür ve durum dünyada yine 2010 yılların başından itibaren Arap Baharı olarak adlandırılan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin iç karışıklık ve dışarıdan müdahaleye yol açan bir durumu ortaya çıkarmıştır. Günümüze kadar gelen süreçte ülkeler ve yönetenler değişse de ekonomik ve siyasi krizlerin savaşları ortaya çıkardığı, ortaya çıkan savaşların da başka türde yani ekonomik ve siyasi krizleri ortaya çıkardığı görülmektedir. Küreselleşmenin zirve yaptığı günümüzde kelebek etkisi de diyebileceğimiz bir etkiyle dünyanın herhangi bir yerinde ve ülkesindeki bir ekonomik hareketliliğinin tüm dünya ülkelerinde etki yaratması, kaynağı fark etmeksizin tüm varlık piyanlarının girift hale geldiği gerçeğini bir kez daha önümüze sermektedir.

Değerlendirme ve Sonuç

Bretton Woods aslında Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinden İkinci Dünya Savaşı kazananlarının kendi ekonomik düzenlerini kurarak egemenlikleri altında küresel bir sistem kurmak amacındaydı. Yıkılan Avrupa’nın imarı ve gelişimi sanayi ülkeleri olan A.B.D., Kanada ve İngiltere gibi sanayisi kuvvetli üretim yapıp ihracat yapmak isteyen ülkeler için çok önemliydi. Bunu da kendi egemenlikleri altında yapmayı Bretton Woods sistemi ile gerçekleştirmeyi planlamışlardı. Kalkınma, büyüme, düşük enflasyon, istihdam ve refah artışı ile bu sistemle “Dolce Vita” yı vaat etmişlerdi. Tabi ki aslan payı bu sistemi kuran yukarıda bahsettiğim ülkelerin olacaktı. Bu sistemin belli oranda gerçekleştirdiği hedefi şu olmuştur; Savaş sonrası Avrupa 10-15 yıl gibi kısa bir sürede toparlanmış ve yüksek büyüme ile istihdam artışı sağlamıştı. Egemenlerin çok daha fazla kazandığı, eşitsizliğe dayalı bu ekonomik sistem yıkılmaya tabiiydi ve sonunda diğer paragraflarda da bahsettiğim gibi görevini yerine getirerek bir canlı organizma gibi doğdu, yaşadı, amaçlarını yerine getirdi ve son buldu.