MUTLULUK EKONOMİSİ ve GAYRİ SAFİ MİLLİ MUTLULUK (GSMM)
Kavramsal Çerçevede Mutluluk
Mutluluğun mahiyetine dair felsefede, dinde, psikolojide, sosyolojide, siyasette, ekonomide farklı görüşler vardır.
Sokrates; gerçek mutluluğun kaynağında kişinin kendisiyle uyumlu olmasının yer aldığını bunun da ancak erdem ve bilgelik ile sağlanacağını, Platon; mutluluğa götüren her şeyin başkalarına değil kendisine bağlı olmasını sağlayan insanın mutlu yaşamak için en iyi planı benimsediğini, Aristoteles; insanların çoğunun mutluluğun hazdan kaynaklandığını düşündüğünü oysa mutluluğun erdeme uygun olan eylemlerde saklı olduğunu, Aristippos; mutluluğun en yüksek hazza yani hedone erişmek olduğunu, Stoacılar; hazzın insanı köleleştirdiğini bu nedenle gerçek mutluluğun kişinin kendisine egemen olmasını sağlayan erdemler olduğunu, Farabi; insanın nihai amacının mutluluk olduğunu bunun da maddeden arınarak tesis edileceğini, Gazali; insanın iç dünyasında hayvanların, yırtıcıların, şeytanların ve meleklerin sıfatı olduğunu kişinin bu özelliklerinden hangisine sahip olduğunu keşfedemedikçe mutlu olamayacağını, Kant; herkesin kendi özel haz ve acı duygusuna göre mutluluğun kişiden kişiye göre değişebileceğini, Rousseau; mutluluğun kaynağının dolgun bir banka hesabı, iyi bir sindirim sistemi ve iyi bir aşçı olduğunu, Thoreau; mutluluğun uğraşlardan ortaya çıktığını, Bentham; mutluluğun duygu ve düşünce memnuniyeti, refah memnuniyeti, kabiliyet memnuniyeti, arkadaşlık ve dostluk memnuniyeti, güç ve iktidar memnuniyeti, hayal gücüne dayanan memnuniyet olduğunu, Descartes; mutluluğun tam bir ruh memnunluğu olduğunu, Morgan Housel; mutluluğun sonuç eksi beklentiler olduğunu ifade etmiştir.
Mutluluk kavramı psikolojide “iyi oluş” veya “yaşam kalitesi” ya da “kişinin yaşadığı hayatı ne kadar sevdiği” gibi farklı durumlarla ifade edilmektedir. Freud; yaşamın amacı olarak ele aldığı mutluluğu haz ilkesiyle açıklamakta, Jung; bireyselleşme süreci tamamlandığında bütünleşmiş, sakin, verimli ve mutlu olunacağını ifade etmekte, Maslow; kişinin kendisini gerçekleştirmesi sonucu kaygı ve sorunlarıyla başa çıkma, yaşamdan tat alma, mutlu olma gibi duyguları tadacağından bahsetmekte, Fromm; kişinin mutlu olması için yaşamayı ve sevmeyi bilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Günümüzde mutluluk insanlar için bir paradoks hâline gelmiştir. Bireylere daha ilk yaşlarında sürekli mutlu olması gerektiği telkin edilmekte, bireyler de daha üst bilişsel düzey gerektiren sonraki yaşlarında mutluluğun peşinde koşan, hayatını bu duyguya göre şekillendirmeye çalışan ve sürekli mutlu olmak için çabalayan bir varlığa dönüşmektedir. Oysa Schopenhauer Hiçliğin Mutlu Sessizliği adlı eserinde mutlu olmak için var olduğumuz düşüncesinin yaratılıştan gelen bir hata olduğunu, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar adlı eserinde ise mutluluk üzerinde hak iddia etmenin bu dünyadaki her şeyi mahvedeceğini, büyük ıstıraplar çağıracağını, kendisini bundan kurtaranların ve elindekinden başkasına heves etmeyenlerin kendine bir yol bulabileceğini ifade etmektedir.
Mutluluk kavramına ilişkin yukarıda bahsedilen derin tanımlamalar, mülahazalar ve parametreler varken; kişiler geçmişten günümüze, tarihsel akış içinde ekseriya mutluluğa tesir eden ekonomik koşullar üzerinde durmaktadır. Bu çalışmada da bireylerin ekonomik açıdan hayatlarından memnun olma seviyesini temsil eden mutluluk ekonomisi üzerinde durulacaktır.
Kavramsal Çerçevede Mutluluk Ekonomisi
Neo-Klasik iktisat; iktisat bilimini salt ekonomik analizler ile izah etmekte ve cebirsel olarak ilerlemektedir. Bireylere ait psikolojik, sosyolojik, fizyolojik faktörlerin görmezden gelinmesi Davranışsal İktisat’ın doğmasına neden olmuştur. Mutluluk ekonomisi de bu faktörleri göz ardı etmeyen Davranışsal İktisat’ın alt dalıdır.
Mutluluk ekonomisi insan mutluluğunun ekonomik faktörler ve ekonomiye bağlı olduğunu, mutluluğun öznel refahın bir göstergesi olduğunu, yaşam memnuniyetinde sosyal göstergeler yanında enflasyon, işsizlik gibi ekonomik faktörlerin de kıymetli olduğunu ifade etmektedir. Bhutan kralı Jigme Singye Wangchuck tarafından 1972 yılında ortaya atılan Gayri Safi Milli Mutluluk (GSMM) ise bir ülkede yaşayan bireylerin hayatı sevme seviyesini gösteren genel bir kavramdır ve ölçülmesi mümkündür. Bu kavrama göre mutluluk sadece gelir yüksekliği ve para akışı ile değil; dengeli gelir dağılımı, geleneklere saygı, istikrarlı ve sorumlu bir yönetim sayesinde mümkün olabilmektedir.
Literatür taraması yapıldığında görülecektir ki; bireylerin satın alma gücü azaldığında ve hâli ile gelir dağılımında bozulmalar gerçekleştiğinde bireylerin yaşam memnuniyeti ve mutluluk seviyeleri de düşme trendine girmektedir. Fakat buna rağmen yaşam standartlarında artış ile mutluluk arasındaki korelasyonun doğru orantılı olduğuna ilişkin bazı kuşkular hâsıldır. Bazı ekollere göre insan vücudu nasıl 36 derece sıcaklıkta sabit ise şahısların mutluluk düzeyleri de 0-10 ölçütünde 7,5 seviyesinde sabitlenecektir. O halde insan mutluluğunun doğası gereği bir sınırının olduğunu, mutluluk düzeyinin zaman içinde öreğin zor şartlarda azalabileceğini ama daha sonra denge seviyesine geri geleceğini söylemek ya da yaşam standartlarının yükselmesi ile mutluluk seviyesinin de aynı oranda yükselmeyeceğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Veenhoven 1911’den 1994’e kadar 69 ülkede gerçekleştirilmiş 603 çalışmayı ve 7838 bulguyu incelemiş ve ülkeler içinde yapılan çalışmalarda kişisel gelirin mutluluk ile küçük ama anlamlı korelasyonu olduğunu tespit etmiştir. Diener’a göre de mutluluk üzerinde mutlak gelir seviyesinin ötesinde iyi olmayı etkileyen bir takım varsayımlar vardır. Birinci varsayım gelirin sadece aşırı düzeydeki fakirliklerde etkili olmasıdır. Temel ihtiyaçlar bir kere karşılandığı zaman gelir artık mutlulukta etkili değildir. İkinci varsayım gelir ile birlikte değişen statü ve güç gibi faktörler gelirin mutluluk üzerindeki etkisini belirlemektedir. Üçüncü ve son varsayım ise insanlar hâllerinden ne kadar memnun olduklarını başka insanların hâllerine bakarak onlarla kendilerini kıyaslayarak karar vermektedir. Bu durum da gelirin etkisini doğrudan ve fakat sosyal karşılaştırmaya bağlı kılmaktadır.
Aslında tam da bu noktada Guy Debord’tan bahsetmek yerinde olacaktır. Guy Debord’a göre biz yaşamın gösteriler olarak sunulduğu bir toplumda yaşamaktayız. Gösteri toplumunda yaşanan her şey bir sunuma indirgenmiştir. Debord’a göre, sadece sahip olunanın göründüğü bu gösteri toplumunda yaşamın önemi sahip olma ile sıkı sıkıya ilişkilendirilmiştir. Artık mutluluk yeni bir araba, yeni bir ev ya da modaya indirgendikçe ki aslında bunlar değildir, mutluluk da mutluluğun illüzyonu olmuştur. Şimdiki yaşam, malların peşinde koşma haline gelmiştir. İnsanlar yaşamın aktif yapıcıları olmak yerine, pasif izleyicileri haline gelmiştir. Bireyler kendi mutluluk düzeylerini diğer bireylerin gelirlerine göre kıyaslamakta ve mutluluk tatminini buna göre şekillendirmektedir.
Mutluluk ekonomisinde bireylerin gelirlerinin ne kadar arttığı önemli değildir. Önemli olan diğer bireylerin gelirlerinin ne kadar arttığıdır. Easterlin, her bireyin gelirinin aynı düzeyde artmasının bireylerin mutluluk seviyesinde herhangi bir değişim yaratmayacağını ileri sürmektedir. Bu görüşünü de Karl Marx’ın “Evinizin büyük veya küçük olmasının bir önemi yoktur, eviniz şayet çevredeki evlerle aynı büyüklükte ise barınma ihtiyacınızı karşılar ama çevrenizdeki evlerden küçükse gözünüzde bir kulübeye dönüşür.” görüşü ile açıklamaya çalışmıştır.
Artan gelir yaşam standartlarını yükseltirken ve tüketim olanaklarını artırırken toplumların daha mutlu olmasını sağlamış mıdır? Yakın dönemde yapılan çalışmalar da Veenhoven’ın verilerini doğrulamış, gelir ile mutluluk arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Fakat burada önemli olan uzun dönemli mutluluk sorunsalıdır. Easterlin’in başını çektiği ekol gelirin mutlulukta ek bir artış yaratmadığını ileri sürmektedir. Easterlin Paradoksu olarak bilinen bu durum büyümeyi ön plana çıkaran refah politikalarının ciddi bir biçimde gözden geçirilmesi gerektiği sonucunu doğurmuştur. Andrew Oswald tarafından yapılan bir başka çalışmada ekonomik büyümenin bireylerde sadece küçük bir mutluluk yarattığını ortaya koymuştur. Di Tella, Macculloch ve Oswald tarafından yapılan çalışmada GSYİH’de meydana gelen artışın yarattığı mutluluğun etkisinin birkaç senede kaybolduğu gözlemlenmiştir. Kahneman ve Krueger yaptıkları çalışmada gelirde meydana gelen değişikliklerin mutluluk üzerindeki etkisinin adaptasyon süreci ile sınırlı ve kısa süreli olduğunu ortaya koymuştur.
Mutluluk ile istihdam arasındaki ilişki tetebbu edildiğinde elbette çalışanların mutluluğunun çalışmayanlara kıyasla daha fazla olduğunu ortaya koymak zor olmayacaktır fakat burada dikkat edilmesi gereken konu referans gruplarıdır. Bireyler gelirlerini birbirleri ile kıyaslamakta, başkalarının gelir düzeyleri de bireylerin mutluluk seviyesini etkilemektedir. Bu yüzden de gelir dağılımını iyileştirmek ve gelir dağılımında adaleti sağlamak mutluluk seviyesinin pozitif yönde şekillenmesini sağlamaktadır.
Türkiye’de Yaşam Memnuniyeti Araştırması
Ülkemizde, Türkiye İstatistik Kurumu 2003 yılından itibaren her yıl düzenli olarak tüm ülke çapında gerçekleştirdiği anket çalışmaları ile Yaşam Memnuniyeti Araştırması yapmaktadır. Araştırmanın amacı Türkiye’deki bireylerin öznel mutluluk algılamasını; sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, çalışma hayatı gelir gibi hayata ilişkin alanlardaki memnuniyetini ölçmek ve değişimi takip etmektir. Mezkûr araştırmaya göre 2023 yılında Türkiye’nin %57’sinin mutlu olduğu tespit edilmiştir. Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre, mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı, 2022 yılında %49,7 iken 2023 yılında 3,0 puan artarak %52,7 oranında olmuştur. Bireylerin mutluluk kaynağı olan değerler incelendiğinde; kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı, 2023 yılında %69,5 olurken bunu sırasıyla; %13,2 ile sevgi, %9,2 ile başarı, %5,3 ile para ve %2,6 ile iş takip etmiştir. Bireylerin hayatlarını bir bütün olarak düşündüklerinde hissettikleri yaşam memnuniyet düzeyini hesaplamak amacı ile hiç memnun olmayanlar için “0”, çok memnun olanlar için “10” arasında bir değer alınarak ortalama hesaplanmıştır. Bireylerin ortalama yaşam memnuniyet düzeyi 2022 yılında 5,5 hesaplanırken 2023 yılında 0,2 puan artış ile 5,7 olmuştur. Erkeklerde ortalama yaşam memnuniyet düzeyi 2023 yılında 5,6, kadınlarda ise 5,8 olmuştur. Ülkenin en önemli sorunu incelendiğinde; 2023 yılında hayat pahalılığı %33,8 ile ilk sırada yer alırken, %16,5 ile eğitim ikinci sırada ve yoksulluk %13,4 ile üçüncü sırada yer almıştır. 2024 verileri Şubat 2025’te yayımlanacaktır.
143 ülkeden katılımcılar ile görüşülerek oluşturulan BM destekli 2024 Dünya Mutluluk Raporu’na göre Finlandiya 7. kez ilk sırada, Afganistan ise son sırada yer almaktadır. Geçen yıl listede 106. sırada yer bulan Türkiye, bu yıl 98. sırada (Kazakistan, Libya, Kırgızistan, Ermenistan, Endonezya, Tacikistan, Gabon gibi ülkelerden daha geride), genç mutluluğunda ise 101. sırada yer almaktadır. Finlandiya müşteri memnuniyeti üzerine çalışan HappyOrNot isimli şirketin yöneticisi Miika Makitalo, Finlandiya’nın üst üste birinci çıkmasının altında toplumsal güven ortamı ve sağlıklı iş-yaşam dengesinin olduğunu ifade etmektedir.
Sonuç
Mutluluk hem gündelik hayatın olağan akışında alelade yaşayan insanların hem de hayatlarını bir başyapıt gibi kurgulamaya çalışan insanların berdevam peşinden koştuğu bir kavramdır. Mutluluk soyuttur ama somut olgularla şekillenmektedir. Mutluluğun ölçülmesinde birçok kısıt ve tartışma olsa da mutluluğu ölçmeye çalışan araştırmalar (Özellikle çok uzun yıllar aynı kişilere uygulanan anketler mutluluğun belirleyicileri hakkında güçlü veriler sunabilmektedir.) önem teşkil etmektedir. Peter Drucker ölçemediğiniz şeyi geliştiremezsiniz der, bu yüzden mutluluk endeksleri ve mutluluğun ölçümlenmeye çalışılması gereklidir.
Literatür taraması yapıldığında görülecektir ki birçok araştırmada mutluluğu etkileyen faktörler; yaş, cinsiyet, aile koşulları, uyruk, eğitim, sağlık, işsizlik, gelir, enflasyon, politika yapıcılarına güven, adalet, eşitlik algısı gibi birçok değişkene bağlıdır. Bu kapsamda da mutluluk tam olarak bir yere konulamayan ve yerini bulamayan bir kavramdır.
Bireysel mutluluğun belirleyicisi salt gelir ve dolayısıyla ekonomi değildir fakat toplumsal mutluluğun en önemli bileşenlerinde ekonominin önemi yadsınamaz boyuttadır. Elbette yüksek enflasyona sahip bir ülkede yaşayan bir bireye “Mutluluğunuzu belirleyen birinci etken nedir? diye sorulduğunda hapşırık kadar kısa bir sürede “para” diyecektir ve belki de ancak karnı doyduktan, barınma ihtiyacını giderdikten, sağlıklı iş-yaşam dengesini kurduktan sonra mutluluğun cebirsel denklemini kendisinin oluşturabileceğini ifade edecektir.
Ekonomi iyi değilse kötü hisler, iyi hisleri kovabilmektedir fakat ekonomi ile mutluluk arasındaki ilişki biteviye ve birebir değildir. Mutluluk kişinin önce kendisi ile sonra ailesi ve çevresi ile ve en sonra da ülkesiyle (tepeden tırnağa ülkesindeki bütün kamusal ve toplumsal kurumları) bir bütün hâlinde uyum içinde olmasıdır.
Çalışmamıza peki siz “Mutluluğunuza tesir eden değişkenlerin neler olup olmadığını keşfedebildiniz mi?” sorusu ve mutluluk ölçümlerinin en eskisi olan General Social Survey’de yer alan “Genel olarak baktığınızda bu günlerde ne kadar mutlusunuz?” sorusu ile (1-Çok Mutlu, 2-Mutlu, 3-Mutlu Değil) son verelim.
KAYNAKÇA
TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2023
World Happiness Report 2024
Şerife Gamze Albayrak. Happiness Economy and Türkiye. Türkiye Business Journal2717-848x.
Meltem Uçgunoğlu Erarslan, Rüştü Yayar. Türkiye’de Mutluluk Ekonomisi. Journal Of Internatıonal Management, Educational and Economics Perspectives.