Adi Ortaklıklarda Temsil, Vergilendirme ve Sorumluluk

Adi Ortaklıklarda Temsil, Vergilendirme ve Sorumluluk

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda adi şirket ismiyle anılan fakat hukuki açıdan değerlendirildiğinde temelini 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunundan alan adi ortaklık kuruluş esaslarında benimsenen yöntemlerin kolay olması, üçüncü şahıslarla ilişki v.s gibi konularda sağlanan kolaylıklar açısından günümüz ticari hayatında önemli bir rol oynamaktadır. Adi ortaklık; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620 nci maddesindeki tanımı ile orantılı olmak üzere iki veya daha fazla gerçek ya da tüzel kişinin mallarını ve emeklerini ortaklaşa bir gayeye ulaşabilmek için bu emek ve mallarını birleştirmeyi üstlendikleri bir ortaklık yapısıdır. Uygulama bazında değerlendirildiğimizde adi ortaklıkları gerçek kişilerden oluşan adi ortaklık ve tüzel kişilerden oluşan adi ortak­lık şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Gerçek kişilerden oluşan adi ortaklık iki veya daha fazla gerçek kişinin malvarlıklarını ve emeklerini ortaklaşa bir gayeye ulaşabilmek için bu emek ve malvarlıklarını birleştirmeyi üstlendik­leri bir ortaklık yapısıdır. Adi ortaklığı oluşturacak gerçek kişilerin Medeni Kanun gereği  tam ehliyetli olması gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun dokuzuncu maddesinde belirtildiği üzere fiil ehliyetine sahip olan kim­senin, kendi fiilleriyle hak edinebileceği ve borç altına girebileceği izah edilmiştir. Tüzel kişilerden oluşan adi ortaklık ise iki veya daha fazla tüzel kişinin malvarlıklarını ve emek­lerini ortaklaşa bir gayeye ulaşabilmek için bu emek ve malvarlıklarını birleştirmeyi üstlendikleri bir ortaklık yapısıdır.

Adi ortaklığın temsili konusunda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 637. maddesine bakmamız gerekir.  Mezkur kanun hükmüne göre “Kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur. Ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir üçüncü kişi ile işlem yaparsa, diğer ortaklar ancak temsile ilişkin hükümler uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olurlar. Kendisine yönetim görevi verilen ortağın, ortaklığı veya bütün ortakları üçüncü kişilere karşı temsil etme yetkisi var sayılır. Ancak, temsil yetkisine sahip yönetici ortağın yapacağı önemli tasarruf işlemlerine ilişkin yetkinin, bütün ortakların oybirliğiyle verilmiş olması ve yetki belgesinde bu hususun açıkça belirtilmiş olması şarttır.” hükmü yer almaktadır. Kanunda temsil ile ilgili ikili bir ayrıma gidildiğini bu kapsamda değerlendirildiğinde doğrudan ve dolaylı temsil ayrımını görmekteyiz. Türk Borçlar Kanunu’nun 638. maddesi gereği  “Ortaklık için edinilen veya ortaklığa

devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde bütün ortaklara ait olur.” hükmü gereği doğrudan temsil durumu söz konusudur.  Dolaylı temsil ile ilgili ise yine Türk Borçlar Kanunu’nun 637. maddesi f. 1’ de düzenlenmiştir: “Kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur.” hükmü dolaylı temsilcinin hukuki durumunu ortaya koymaktadır.

İş ortaklıklarının kazançları 5520 sayılı KVK’ nın 1/1-d maddesi gereğince kurumlar vergisine tabidir. Aynı kanunun ikinci maddesinin yedinci fıkrası hükmü gereğince iktisadî kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler, yabancı devletlere, yabancı kamu idare ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup sermaye şirketleri ve kooperatifler dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler, ko­operatifler, sermaye şirketlerinin belirli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak gayesi ile kendi aralarında veya gerçek kişi ortaklıkları ya da gerçek kişilerle kurdukları ortaklıklar iş ortaklıklarıdır. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 16/4 hükmü gereği adi ortaklıkta yönetici ortak veya ortaklardan her­hangi birisi müteselsilen vergilendirme ve tarhiyattan sorumlu olup kurumlar vergisi bunlardan birisi adına tarh olunur. Adi ortaklıklar 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15/1 maddesinde belirtilen ödemeler üzerin­den istihkak sahiplerinin kurumlar vergisine mahsuben % 15 oranında kesinti yapmak zorundadırlar.