Gelir İdaresi Başkanlığının Vergi Denetimi
Gelir İdaresi halen Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın amiral gemisidir. Bu geminin karar alıcı bürokratik yapısı ağırlığı vergi müfettişlerinden oluşmaktadır. Gelir İdaresi’ndeki tüm müdürler inceleme yetkisine sahiptir. Öyle ki, Başkanlıkta vergi incelemesi ile ilgili herhangi bir eğitim almamış ve vergi incelemesi yapmamış kişiler bile şube müdürü ya da olası ki grup başkanı olarak vergi inceleme yetkisine sahiptirler. Bu kadar çok yetkilinin olduğu yerde Gelir İdaresi’nin vergi incelemesi için bir denetim birimine ihtiyaç duyması şaşırtıcı olsa gerektir.
Yani Gelir İdaresi’nin bir denetim birimine ihtiyacı yoktur. Var ise bu ihtiyaçlarını hali hazırda olduğu gibi Vergi Denetim Kurulu (VDK) ile paylaşır ve Vergi Denetim Kurulu da gerekeni yapar.
Kamu hizmeti olarak denetim fonksiyonunun hiyerarşik örgütlenme içinde yerine getirilmeye çalışılması yukarıda anlattığımız türden sorunları da beraberinde getirecektir. Sonuçta “idari gerekler”i yerine getiren bir denetim birimi şekline dönüşme riski ile beraber etkisiz ve verimsiz, adına denetim birimi denilen ama adı ile pek de münasip bir nitelikte olmayan bir memurlar ordusu istihdamından başka bir şey olamayacaktır.
VDK’nın Gelir İdaresi’ne bağlanmasını isteyenler, tasfiye olmuş “eski” yapının zihniyetini aynen taşıyanlar ya da onların Maliye Bakanlığı’ndaki uzantılarıdırlar. Böyle bir projenin başarılı olma şansı hiç yoktur.
Siyaset kurumu geçmişte “eski” yapıyı vergi denetmenlerinin varlığını dikkate alarak tasfiye edebilmiştir. Basına ve medyaya yansımayan ancak birebir temaslarda sıkça rastlanan bir durum söz konusudur. “Eski”ler siyaset kurumuna yöneltemedikleri tavırları tasfiyede hiçbir dahli olmayan vergi denetmenlerini görme ve sorumlu tutma kolaycılığına kaçarak yapmaya çalışmaktadırlar.
Oysa şimdi hangi birim tasfiye edilecektir ki yeni birime personel istihdamı yapılabilsin? Ki VDK’nın Gelir İdaresi’ne bağlanması halinde halk tabiri ile söylersek “attan inip eşeğe binme” olarak algılanacak ve ciddi hukuki statü sorunları ile birlikte devletin bu yeni statü dolayısıyla vergi müfettişlerinin tamamına yakınının hem dava açma yolu ile hem de çalışma istek ve iradelerinin menfi etkilenmesi neticesinde denetim hizmetinin aksamasıyla karşılaşılacaktır. Daha başka olumsuzlukları saymak gereksizdir.
Diğer bakanlıkların teftiş ve soruşturma gibi görevler icra eden denetim elemanını bakana bağlı statüde konumlandırırken vergi incelemesi gibi çok daha ağır bir yetkinin verildiği denetim elemanına Bakanın altının da altında bir statü layık görülmesi, olsa olsa vergi denetiminden hiçbir şey beklememek ve beklemeyi gereksiz bulmak demek. Ya da denetim olmadan da ben yaparım demek ve devlet olmanın sorumluluğunu hissetmemek demektir.
İşte yukarıdaki nedenlerle geçmiş tecrübeleri dikkate almamış VDK’nın Gelir İdaresi’ne bağlanacağı şeklindeki geçmiş tecrübeleri dikkate almamış ve görmezden gelmiş faraza üretilen projeler hiçbir somut ve hatta soyut ve objektif gerekçeleri olmayan, UMANLARIN özel yararlarına hizmet eden kötü niyetli masallar ve onların rüyalarından başka bir şey değildir.
Teftiş Başkanlığı’nın VDK bünyesinde yapılanması
Bilindiği gibi 2018 yılında 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Teftiş Başkanlığı kurulmuş 2019 yılında da 43 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Hazine ve Maliye Müfettişi unvanı ihdas edilmiş ve Başkanlık işlerlik kazanmıştır. Birimin görev ve yetkilerinin diğer bakanlıklardaki denetim birimi gibi “sınırlı” Maliye camiasında çalışanlar arasındaki tabirle “düz müfettiş” (ifade olumlu ya da olumsuz bir anlam içermemektedir) iç denetimin de dahil olduğu yetki ve sorumlulukları vardır. Esasında bununla kastedilen şey teftiş, soruşturma ve inceleme yetkisidir. Mevcut haliyle Teftiş Başkanlığı diğer bakanlıklardaki denetim birimi gibi yapılandırılmıştır. Bunun nedeni de bir anlamda “eski”nin tasfiye çabalarının bir ürünü olmasıdır.
Bize göre “eski”nin tasfiyesinde bir ölçüde etkin olan (Maliye Müfettişliği) bürokratik uzantılarına (Unvandaki Hazine ibaresi kalktığında bu daha net anlaşılmaktadır) bir tür vefa duygusundan ya da başka sebeplerden olsa gerek Hazine ve Maliye Müfettişi şeklinde denetim elemanı adında unvanı ihdas edilmiştir. Gerekçe, yukarıda vergi denetiminde olduğu gibi “uzmanlaşma” olarak kamuoyuna yansımıştır.
Kanaatimizce Hazine ve Maliye Müfettişliği’nin görev alanı teftiş, soruşturma ve inceleme görevlerinin uzmanlaşma ile ilgisi yoktur. İhdas edilmesinde esas amaç “eski”nin nihai tasfiyesidir.
Ancak söz konusu denetim biriminin vergi inceleme yetkisi yoktur. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda vergi inceleme yetkisi olmayan bir birimin etkinliğinin olması da mümkün değildir. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, yapısı ve üstlendiği görevler itibariyle diğer bakanlıklarla karşılaştırılamayacak kadar ağırlığı olan bir bakanlıktır. Bu, tüm dünya da böyledir.
Vergi müfettişlerinin diğer bakanlıkların “görev” alanına giren hizmetlere ilişkin bazı işlemlerde inceleme ve denetim yetkisi vardır. İşte bu nedenle vergi müfettişinin unvanı Hazine ve Maliye Vergi Müfettişi ya da Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Müfettişi değil sadece “Vergi Müfettişi”dir. Bu bir anlamda belli belirsiz bir şekilde mevzuatlarda da kendini gösteren ancak adı konulmamış olan “unvanlı müfettiş- müfettiş” ya da Maliye camiasında yaygınlaşan tabirle “düz müfettiş ayrımlarına yol açmaktadır.
Statüleri aynı olmasına ve hepsi Bakana bağlı olmasına karşın farkları, yaptıkları görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Mevzuatlarda unvanlı müfettişler sadece kamu görevlileri ve bakanlığa ilişkin ve kuruma içe dönük teftiş, soruşturma ve inceleme yapmamakta, bakanlıkların dışında ya da başka bakanlıkların görev alanına giren işlemlerde de yetkili olabilmektedir.
Kısaca, unvanlı müfettişler dış denetim de yapabilen müfettişlerdir. Zaten biraz da bu nedenden zorlama bir şekilde Hazine ve Maliye Müfettişi unvanı ihdas edilmiştir. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın vermiş olduğu mali hizmetlerin görev ve yetki alanının kapsamının genişliği, yapılan ve yapılacak olan denetim hizmetlerinin sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı değil diğer bakanlıkların görev alanını da etkileyen nitelikte olması her iki denetim elemanına dış denetim yapan müfettişler olarak ayrı bir unvan verilmesini mecburi kılmıştır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın temel denetim birimi Vergi Denetim Kurulu şeklinde örgütlenmiştir. Bu birimin görev ve yetkilerinin parçalanması uzmanlaşmaya hizmet etmez, tersine etkisizliğe ve verimsizliğe hizmet eder. Bu parçalanma ister istemez, yukarıda da ifade ettiğimiz “üstatlık müessesesi”ne ilişkin kaygılarımızın en sert ve katı bir şekilde gerçekleşmesine hizmet eder ve bu süreç öngörülerimiz doğrultusunda ki denetime katkısı ne yazık ki olumsuz bir şekilde, işlemeye devam etmektedir.
Fiiliyatta Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın denetim birimi olarak amiral gemisi VDK ve vergi müfettişleridir. Normal ve olması gereken; teftiş ve soruşturmanın diğer daire başkanlıklarının kaldırılması ile birlikte VDK’nın içinde grup başkanlığı olacak biçimde bir örgütlenmeye tabi olmasıdır. Bunun, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın hizmetlerinde etkinliği ve verimliliği arttıracağına kuşku yoktur. Dolayısıyla bir an önce yanlıştan dönülmesi ve Teftiş Başkanlığı’nın lağvedilerek müfettişlerin istedikleri bakanlıkları teftiş birimlerinde istihdamı sağlanmalıdır. VDK’ya katılanların ise vergi incelemesi ile ilgili bir eğitimden geçmesi gerektiğini söylemeye gerek yoktur.
Teftiş Başkanlığı’nın kuruluşu bir anlamda tasfiye olan “eski”lerin yeniden gündeme gelme ve “eski”yi yeniden ihya etme umudunu da yeşertmiştir. Teftiş Başkanlığı’nda müfettişin diğer bakanlıkların müfettişleri gibi görev ve yetkileri olmasına karşın “bakanlık müfettişi” anlamlandırmasının dışına taşarak bir unvan verilmesi, unvanın “eski”nin unvanlarını hatırlatır olması, VDK’dan ayrı bir yapı ve düzenlemeye ihtiyaç olmamasına karşın ayrı bir şekilde düzenlenmiş olması bu umudun canlı tutulmasına büyük bir destek olmuştur.
“Torba Müfettiş”
Bilindiği gibi vergi müfettişi diğer birçok müfettiş gibi sadece teftiş, soruşturma ve inceleme görevi yapmamakta dış denetim olarak kabul edilen asli olarak vergi incelemesi yani Yürütme organı adına idari yönden borç alıp-verme gibi gelirler dışında kalan devletin birçok geliri için “gelir denetimi” yapmaktadır. Görev bununla sınırlı kalmamakta vergi ile uzaktan yakından doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan tüm işlemlerde kısaca mali sonuç doğuran ve mali konu içeren tüm işlemlerde denetim elemanı olarak yer almaktadır: Dernek ve vakıfların denetimi, spor kulüplerinin denetimi, Olağanüstü Hal Kararnamesi ile verilen görevler, Fetö Terör Örgütü Yapılanmasına ilişkin görevler, Anayasa Mahkemesi tarafından parti kapatma işlemlerine ilişkin görevler, Mali Suçları Araştırma Kurulu’nca istenen uyumluluk denetimi, yükümlülük ihlal incelemesi, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerinin aklanması suçu incelemesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele işlemleri, akaryakıt kaçakçılığı ile mücadele, kayyum görevleri …. ve 15 Temmuz gibi devletin darda olduğu zamanlarda en çabuk ve öncelikle başvurulan ve iş yaptırılan birimlerinden biri, sanırım saymaya gerek yok, daha birçok görev ve denetim işlemleri.
Görüleceği üzere devletimizde vergi müfettişleri kadar kapsamlı, yoğun ve çeşitli inceleme ve denetim yapan (Ki vergi incelemesini bile saymadık), görev icra eden başka bir denetim elemanı yoktur; unvanı ne olursa olsun hiçbir denetim elemanının görev ve yetkilerinin dağılımı vergi müfettişi kadar değildir. Hatta bu görevlerin bir kısmı kadar bile görev icra eden denetim elemanı bile yoktur. Ama bu ehemmiyeti ile mütenasip olmayan ve hatta ehemmiyet konusunda kendisinin yakınına bile yaklaşamayan birimlerle aynı özlük haklarına sahiptir.
İşte bu nedenden olsa gerek, vergi müfettişlerinin resmi ilişkiler kıyısındaki sosyal yaşamında adı, biraz da 213 sayılı VUK’un 30/4. Maddesinin camiada “torba” madde diye ifade edilmesinden olsa gerek ‘Torba Müfettiş’ olarak anılmaya başlanmıştır. “TORBA” kelimesine ne anlam yükleyeceğiniz size kalmış; “hamal”, “her şeyi içine alan”, “ne görev verirsen yapan”…
Vergi müfettişleri uzmanlardan ve birçok denetim elemanından farklıdır ama aynı maaşı almaktadırlar: 657 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesinde tanımlanan görevlilerin neredeyse çok büyük kısmı iş riski yönünden vergi müfettişleri ile karşılaştırılamazlar bile. Vergi Müfettişi’in çocuğu ya anasız ya babasız büyür; uzmanlar ise masalarında oturur kendilerine verilen işi biter bitmez, mesai sonunda çoluk çocuğunun yanına gider, ailesi bir arada olur. Halk ağzıyla söylersek “ailesiyle, çocuğu çölmeğiyle bir arada rahat yaşarken” Vergi Müfettişi eşinden, çocuğundan uzak turnelerde “cebelleşir”; çocuğunun eşinin ruh ve beden sağlığı ile bile ilgilenme imkânı bulamaz. Çocuğunun ruh sağlığında yaptığı olumsuz etkiye de yıllarca tanık olur.
Vergi Müfettişi toplumun her kesiminden ve de her türlü insanla muhatap olur. Oysa uzmanların böyle bir muhataplığı yoktur. Vergi Müfettişi bu muhataplığın getirdiği her türlü olumsuzluklarla karşılaşma riski vardır… Vergi Müfettişliği’nin tarihi bu olumsuzlukların anılarıyla doludur; incelemenin olası olumsuz sonuçlarını lehine çevirmek için kayırma, kollama, iltimas, siyaset kurumunu veya diğer inceleme idari birimlerini devreye sokma, tehdit, şantaj, ayak oyunları, …. her türlü yola başvuran insanlar. Bu olumsuzluklar onun ruh ve bedenen diğer denetim elemanları ve de uzmanlara göre çok daha fazla yıpranmasına neden olur.
Her ne kadar diğer denetim elemanları da bu tür olaylarla karşılaşsa da hiçbiri Vergi Müfettişi kadar yoğun, sürekli ve şiddetli şekilde bu riskleri yaşamaz; iş riski, çalışma biçimi, katlanılan zorluk ve yapılan işin zorluk derecesi gibi skalalarda vergi müfettişi ile karşılaştırılamaz hatta yanına bile yaklaşamazlar
Örneğin Sayıştay denetçileri, mülkiye müfettişleri, adalet müfettişleri. Evet, bu risklerin ve sıkıntıların hiçbiri ile karşılaşmaz, görev ve sorumluluk alanları yukarıda belirttiğimiz gibi vergi müfettişinin yanına bile yaklaşamaz ama vergi müfettişinden %70 daha fazla maaş alırlar.
Bizim itirazımız, ayrımcılığa ve adaletsizliğedir.
Son yapılan istatistik verilerine göre vergi müfettişlerinin %15-%17 kadarı vergi incelemesinde değil başka görevlerde çalışmakta başka yerlerde görevlendirilmektedir. Bu oran belki de başka hiçbir denetim biriminde olmadığı kadar yüksektir. Bunun sebebi yapılan işin zorluk derecesinin yüksek olması dolayısıyla vergi müfettişlerinin bir kısmının kişisel iletişimlerini kullanarak başka yerlere görevli gitmeyi yeğlemesidir. Bu kadar yüksek bir oran VDK için ciddi bir sorundur. Çünkü gidenlerin iş yükü gitmeyenlere kalmaktadır.
Diğer denetim elemanları ile yetki-sorumluluk, zorluk derecesi ve görev alanı ile özlük hakları karşılaştırması yapıldığında özlük hakları yönünden vergi müfettişi aleyhine büyük bir uçurum olduğu hemen göze çarpmaktadır. Sorun kalıcı olarak çözümlenmeli, tarhiyat öncesi uzlaşma komisyonu huzur hakkı gibi geçici, emekliliğe etki etmeyen ve ayrımcılık taşıma potansiyeli olan uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Başmüfettişlik dönemi, vergi müfettişinin bilgi ve tecrübe ile donandığı, işi yaparken kendisine güvenin ve bedensel enerjisinin tavan yaptığı ve de görevlendirildiği her işi zorlanmadan yapabildiği bir dönemdir.
İşte yukarıda anlattığımız sebeplerden vergi müfettişlerinden başmüfettiş unvanı aldıktan sonra bir verim beklemek mevcut koşullarda imkânsız hale gelmektedir. Kısaca, vergi müfettişinin en verimli ve en etkin olduğu dönemde tam tersi bir durumla karşı karşıya kalınması söz konusu olacaktır.
Kendisinin ayrımcılığa maruz kaldığına ve adaletsizliğe uğradığına inanan ve bunun için somut elle tutulan gerekçeleri olan bir vergi müfettişinin, görevini etkin ve verimli bir şekilde yapması beklenemez, beklenmemelidir.
Geleceğe yönelik bu kaygılarımızı son derece karamsar, romantik bir bakış açısı olarak görenler olabilir. Ama maalesef, radikal tavır alınmaması halinde, somut gerçeklikler yukarıda yorumlanabilecek türden bir sürecin başladığına işaret etmektedir.
Dünyanın tüm gelişmiş ve kalkınmış liberal demokrasi ile yönetilen ülkelerinde maliye idareleri idari kültür anlamında muhafazakârlığı ile bilinir. Bu muhafazakârlık, yapılan işin ve verilen hizmetin toplumda çok fazla değişiklik yaratma gücü nedeniyle temkinli davranmaktan da kaynaklanmaktadır. Bu muhafazakârlık; siyasetten arınmış değerler ve etik uygulamalar konusunda birbirini tamamlayan ve bütünleşen, “üstatlık müessesesi” ile ayakları üzerine oturmuş, beşeri kalite ve standartları en üst seviyede garanti eden bir kültürel bariyer sistemini; aynı zamanda kamu görevlilerinin geçmiş yıllardaki uygulamalar ve sonuçları gibi hususlar dâhil bilgi birikimi ve tecrübelerinin sorumluluk makamlarına gelen diğer görevlilere siyaset üstü bir tavırla (Ki siyaset üstü denilen şey esas olarak budur) aktarımını, ifade eder. İdari kültürdeki bu muhafazakârlık, ağır sorumluluğu da içeren bir öz”e sahiptir. Bu sayede devlet ve toplum için ağır sonuçları olabilecek hatalar yapmaktan kaçınılmış olunur.
Bu idari kültürün karşıtı ise “sıradanlaşma”dır. Yukarıda değerlendirmesini de yaptığımız bu “sıradanlaşma”, bir idari yapı için olabilecek en kötü durumdur. Hele ki bu idari yapı Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi bir bakanlığın denetim birimi ise.
Mevcut özlük hakları dâhil değişiklik önerilerimize neden olan tüm uygulamalar istenen bir durum olmasa da bu “sıradanlaşma”yı körükleyici bir mahiyet arz etmektedir.
“Eski yapı” bu muhafazakârlığı, kendi hegemonyasını kurmak, genişletmek, baki kılmak ve tahkim etmek için kötüye kullanmıştır. Fakat Mecelleden alınma bir sözle sui misal emsal olmaz.