Şirket Sermaye Yapısının Belirlenmesinde Vergi Politikasının Rolü: Sermaye Artım İndirimi Düzenlenmesine Yönelik Eleştiriler 2

Şirket Sermaye Yapısının Belirlenmesinde Vergi Politikasının Rolü: Sermaye Artım İndirimi Düzenlenmesine Yönelik Eleştiriler 2

Şirket sermaye yapılarının belirlenmesinde etkin bir şekilde kullanılmaya başlanan vergi politikasının yansıması olan sermaye artırım indirimi düzenlemesi ile ilgili iyileştirici önerilerimizden dördüne bir önceki yazımızda yer vermiştik. Bu yazımızda da söz konusu düzenlemeye eleştirel gözle bakarak iyileştirici diğer önerilerimize devam edeceğiz.

5- KVK’nın 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin ikinci fıkrası ve 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin (10.6.3.4.) bölümünde yer alan düzenlemeler uyarınca indirimden yararlanan sermaye şirketlerinin daha sonra sermaye azaltımı yapmaları halinde, nakdi sermaye artışının azaltılan sermaye tutarı kadarlık kısmı için sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil edildiği ayı izleyen aydan itibaren bu indirimden yararlanmaları mümkün bulunmamaktadır. Nakdi sermaye artışı yapılmadan önce sermaye şirketlerinin sermaye azaltımına gitmiş olmaları halinde ise, bu indirimin hesaplanmasında azaltılan sermaye tutarı kadarlık kısım dikkate alınmamaktadır.

Bahse konu düzenlemelerle nakit sermaye artırımı sonucunda özkaynaklarda oluşacak olumlu etkinin şirket ortaklarının iradesi doğrultusunda ortadan kaldırılmasına karşın sermaye artırım teşvikinden yararlanılması gibi çarpık bir durumun önlenmesi hedeflenmiştir. Ancak durum her zaman böyle değildir. Şöyle ki; sermaye azaltımı her zaman ortaklara sermaye iadesi şeklinde yapılmamakta, örneğin TTK’nın 376 ncı maddesi kapsamında geçmiş yıllar zararlarının kapatılması amacıyla da sermaye azaltımı yapılabilmektedir.  Nakit sermaye artışı teşvikinin en önemli amaçlarından biri birikmiş zararları nedeniyle özkaynaklarını yitirmiş şirketlerin finansal sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. TTK’nın 376 maddesi uygulaması kapsamında sermaye kaybı olan ya da borca batık durumunda bulunan şirketler zaten nakit çıkışı olmaksızın sermaye azaltmak zorunda kalmaktadır. Özellikle bu durumdaki şirketlerde sermaye artışı teşvik edilmesi gerekirken, sadece özkaynak kalemleri arasındaki hareketleri sermaye azaltımı olarak değerlendirmek nakit sermaye artışı indirimi uygulamasının amacına aykırı düşecektir.

Diğer taraftan bir mükellefin örneğin 15 -20 yıl önce yapmış olduğu bir sermaye azaltımının da sermaye artırım indiriminde indirimi azaltıcı bir unsur olarak dikkate alınması da kanımızca doğru bir yaklaşım olmacaktır.

Belirtilen nedenlerle sermaye artışına ilişkin indirimden yararlandıktan belirli bir süre geçtikten sonra (örneğin 10 yıl) ortaklara nakit çıkışı yapılan sermaye azaltımları ile sermaye artışından belirli bir süre önce (örneğin 2 yıl) ortaklara nakit çıkışı yapılan sermaye azaltımlarında azaltılan sermaye tutarının indirim hesabında dikkate alınmayacağı, nakit çıkışı olmayan sermaye azaltımlarının ise indirimi engellemeyeceği yönünde düzenleme yapılmasının sermaye artırımında indirim uygulamasının amacına uygun düşeceğini düşünmekteyiz.

6- Bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışları nakdi artış olarak kabul edilmemektedir. Bu çerçevede vergi idaresi, nakit ihtiyacını karşılamak için ortaktan alınan borcun ödenmeyerek sermayeye ilave edilmesini bilanço içi mahsup olarak değerlendirmekte ve indirimden faydalanılamayacağına ilişkin görüşler vermektedir. Vergi idaresi vermiş olduğu 27.01.2020 tarih ve 47285862-125[10-2017/12]-4307 sayılı özelgeden itibaren, ortaktan alınan borcun ortağa geri ödenmesi ve ödenen bu tutarın ortak tarafından sermaye artırımı dolayısıyla kendisine isabet eden taahhüdün yerine getirilmesinde kullanılmasını da kabul etmemektedir. Esasında verilen görüş indirim düzenlemesinin amacına uygundur.Ancak düzenlemenin yasal sınırlar içerisinde yapılan borç alış verişini cezalandıran bir niteliğe bürünmemesi için peçeleme amacıyla yapılan işlem ile gerçek ödeme içeren işlemlerin birbirinden ayrılarak farklı değerlendirmelere tabi tutulması gerekmektedir. Fakat bu durumun uygulamada tespit edilmesi her zaman kolay değildir. Böyle bir durumda işlemin mahiyetini ortaya koyan bir bilirkişi raporu ile indirimin kullanımının uygunluğuna karar verilmesinin daha doğru bir yaklaşım olacağını düşünmekteyim.

7- Kanun lafzında şirket ortaklarınca veya KVK’nın 12 nci maddesi kapsamında ortaklar ile ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışlarının indirim hesaplamasında dikkate alınmayacağı hüküm altına alınmakla birlikte, bu düzenlemede ortağın gerçek ya da tüzel kişi/yurtiçi veya yurtdışı kurum olması yönünden bir ayrıma gidilmemiştir. Zira vergi matrahının aşınmasını önlemek amacıyla yapılan bu düzenlemede ortağın niteliği düzenlemenin amacı açısından önem arz etmektedir.Ortağın gerçek kişi ya da yurtdışı mukimi olması halinde, sermaye artırımının ortakça kredi veya borçla finanse edilmiş olması, bu borç ya da kredini faiz giderleri nedeniyle ülkemizdeki vergi matrahı aşınmayacak, iştirak edilen şirketin sermaye artışı nedeniyle faiz indiriminden faydalanması mükerrer indirime yol açmayacaktır.  Bu nedenle ortaklarca veya KVK’nın 12 nci  maddesi kapsamında ortaklarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışlarının indirim hesaplamasında dikkate alınmayacağına ilişkin düzenlemelerin ortaklar yönünden genişletilerek, gerçek kişi ya da yurtdışı kurum ortaklarca kredi ya da borçla finanse edilen nakit sermaye artışlarının teşvikten yararlanması sağlanmalıdır.

8-Genel Tebliğinin (10.6.3.1.1.) bölümünde yapılan açıklamalar uyarınca, ortaklar tarafından sermaye avansı olarak verilen paranın sermaye artırım indiriminden faydalanabilmesi için, avansın banka hesabına yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu hesap döneminin sonuna kadar bu tutarlarla ilgili sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil ettirilmesi şarttır. Sermaye avanslarının takvim yılı sonuna kadar sermayeye dönüştürülmesi zorunluluğu, sermaye avansının yılbaşında verilmesi ile bu tarihten sonra yıl içinde herhangi bir tarihte verilmesi arasında süre yönünden eşitsizlik yaratmaktadır. Örneğin sermaye avansının 1 Ocakta verildiği durumda sermayeye dönüştürülmek için sahip olunan süre 364 gün iken, avansın 1 Aralık ta verilmesi durumunda bu süre 30 gün olacaktır. Süre yönünden ortaya çıkan bu eşitsizlik, Genel Tebliğde yapılacak bir düzenlemeyle avansın verildiği tarihten itibaren belirli bir süre içerisinde (örneğin 6 ay) sermayeye dönüştürülmesi şeklinde değiştirilerek giderilebilecektir.